image/svg+xml
image/svg+xml

Beyin Yapımızı Değiştiren Sihirli Bir Güç: Kurgusal Okuma

İnsanların bugün içinde yaşadığımız karmaşık dünyada işlevsel olmamızı sağlayan beyin fonksiyonlarını (örn. görsel, motor ve işitsel beceriler) geliştirmesi milyonlarca yıl aldı. Ancak insanlık tarihi ile kıyasladığımızda yaklaşık 5.000 yıldan daha kısa bir sürede okumayı öğrendik. 5000 bin yıllık bir geçmişi olan okuma, aslında türümüzün başardığı en kompleks becerilerden biridir. Belki de en karmaşık olanı… M.Ö 9000’de tarım devrimini gerçekleştiren yakın atalarımız,  yazıyı bulmak için 6000 yıl beklemek zorunda kalmıştı. Oysa yazıyı icat eden ve okumayı öğrenen türümüz, yalnızca 1000 yıl sonra matematiği ve daha da önemlisi sonraki 3000 yıl içinde köklü bilimsel devrimler gerçekleştirmiştir.

İnsan beyni doğal olarak konuşmak için donatılmıştır; ancak dünyaya okumak ve yazmak için gerekli olan beyin devrelerinden yoksun olarak geliriz. Ünlü sinirbilimci Stanislas Dehaene’nin dediği gibi okuma yakın tarihli kültürel bir icattır aslında. Belki de sadece birkaç bin yıl önce çivi yazısını keşfeden Sümerler’e bu noktada toptan bir teşekkür borçluyuz.

Okuma insan beyninin evrimsel açıdan en büyük başarılarından biridir. Çünkü okumayı öğrenen insan beyni muazzam bir dönüşüm yaşayarak dünyayı anlama ve onu kontrol etme yeteneğimizi hiç olmadığı kadar değiştirmiştir. Okuma hakkında söylenecek çok söz olduğu kesin. Ancak bu yazıda kurgusal kitapların beynimizde yarattığı inanılmaz etkilere odaklanacağız.

Kurgu, hayal gücünden yaratılan edebiyatı ifade eder. Gizem, bilim kurgu, romantizm, fantezi, polisiye gerilim gibi türlerin hepsi kurgu türleri içinde yer alır. İnsanlar sıklıkla kurgusal olmayan kitaplara -kişisel gelişim kitapları, iş kitapları, satış, sağlık, psikoloji ve ilişkiler üzerine kitaplar- başvurular. Bunların hepsi kariyerimizde ve hayatınızda daha iyi olmanıza yardımcı olabilecek bilgilerle doludurlar. Ancak kurgusal kitapları toz içinde bırakmak ya da onları rafa kaldırmak beyin sağlımız açısından son derece hatalı bir yaklaşımdır. Neden mi? Çünkü kurgusal metinler başka hiçbir iletişim biçiminin sahip olmadığı bir güce sahiptir. Haydi bu konuya ışık tutan ufuk açıcı tarihsel bir değerlendirmeye kulak verelim:

Çağımızın en seçkin tarihçilerinden olan Yuval Noah Harari atalarımızın bizlere miras olarak devrettiği genetik sermayemizin dünyayı değiştirme ve dönüştürme gayretimizin en temel besin kaynağı olduğunu ifade etmektedir. Ona göre hayvanların da sahip olduğu nesnel gerçekliğin ötesinde, kurgusal gerçeklik oluşturma becerimiz ve hayal gücümüz, bizi diğer canlılardan ayıran en özel yetilerimizdir. Diğer canlılardan hacim olarak daha geniş olan frontal korteksimizdeki devasa sinir hücrelerinin muazzam iş birliği ve yenliğe olan açlığımız, insanlık tarihinde olağanüstü keşiflerin itici gücünü oluşturmuştur.

Şimdi kurgunun insan beynindeki etkilerine daha yakından göz atalım. Her kitapsever size şunu söyleyebilir: harika bir romanın içine dalmak, beyninizi imgeler ve duygularla canlandırabilecek ve hatta duyularınızı harekete geçirebilecek sürükleyici bir deneyimdir. Kulağa romantik geliyor, ancak kitap okuduğunuzda beyninizde bu tür şeyler olduğunu destekleyen gerçek ve bir o kadar sağlam kanıtlar var. Bilim insanları, okuma sürecine girdiğimizde neler olduğunu görmek için insan beyninin içine bakmak üzere en sofistike araçlarından bazılarını kullanmaktadır. Bu araçlardan en etkili olanı ise fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMR) araçlarıdır. Okurken beyin yapımızı fiziksel olarak değiştirebilir, daha empatik hale gelebilir ve hatta beynimizi sadece romanlarda okuduğumuz şeyleri deneyimlediğimizi düşünmesi için inandırabiliriz. Şimdi bu konuda çığır açıcı araştırmalardan bazılarına göz atalım:

Michigan State Universitesi İngilizce profesörü Natalie Phillips ve ekibi, çalışma katılımcılarını bir fMR makinesine (beyindeki değişimleri göstermek için kan akışını belirliyor) yerleştirdi ve Jane Austen'in eserlerini okurken beyin akışlarını izledi. Natalie Phillips araştırmadan önce katılımcıların kitap okurken beyinlerinde dil işlemeden sorumlu bölgelerinin etkin olacağı varsayımında bulunmuştu. Evet aslında hipotezi doğrulandı. Ancak aynı zamanda katılımcıların frontal loblundaki motor korteks alanları da faal hale gelmişti. Bu bölüm beynimizin planlama, yemek yeme, koşmak ve hatta gülümseme gibi görevleri yerine getirmemizi sağlamaktadır. Diğer bir ifadeyle okuduğumuz bir kitaptaki karakter ormanda koşarken bizler de gerçekten koşuyormuş gibi ya da bir lavanta veya kahve kokusunu hissediyormuş gibi beynimiz reaksiyonda bulunmaktadır.  Koku soğancığı etkinleşmiş ve tüm bunlar bir bilimsel rapor okurken değil kurgusal bir kitap okurken gerçekleşmiştir. Okuyucuların beyinleri sanki fiziksel olarak romanın içerisine yerleşiyor gibi tepki vermiştir.



Bir başka öncü araştırmada Emory Üniversitesi’nden Gregory Berns ve meslektaşları 21 öğrenciyi 19 gün boyunca günde yaklaşık 30 dakika fMR makinesine yerleştirdi. Deney sırasında katılımcılar Robert Harris'in Vezüv Yanardağı'nın patlamasıyla şehrin yok oluşunu konu alan Pompeii adlı romanını okudular. Araştırma sonucunda sürükleyici bir roman okuyan katılımcıların beyinlerindeki farklı devrelerle bağlantı kurma biçimlerinde değişimler gözlendi. Okumanın beyinde yarattığı değişikliklerin en az beş gün devam ettiği ortaya çıktı.  Araştırmacılar bu bulguyu okumanın faydalarının eylemin kendisinden daha uzun sürdüğü şeklinde yorumladılar. Aslında, bir roman ya da kurgusal eserle derinlemesine meşgul olduğumuzda, beyinlerimiz karakterlerin eylemlerini ve duygularını yansıtmaktadır. Yani elinizden bırakamadığınız bir romanda karakterlerden biri yüzüyorsa, beynimiz de tıpkı bir havuzda kulaç atıyor olduğunuzdaki gibi tepki vererek aktif olabilmektedir.

      

Kurgu okuduğumuzda, dünyayı bir karakterin gözünden görebilir yani empati yeteneğimizi geliştirebiliriz. Bir karakteri düşünürken yaptığımız zihin okuması, duygusal zekamızı eğitmektedir. Duygusal zekâ; kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının duygularına empati beslemesi ve duygularını yaşamını zenginleştirecek biçimde düzenleyebilme yetisidir. Kurgunun empati yeteneğimizi nasıl etkilediğini birkaç örnekle yakından inceleyelim:
       
Sabahattin Ali’nin, Kürk Mantolu Madonna’sında neden hepimiz Raif Efendi’nin tüm olup bitenlerden haberdar olmasını isteriz. Adeta haykırarak ona Maria Puder’in amansız bir hastalığa yakalandığını ve bu nedenle mektuplara cevap veremediğini haykırmak isteriz…Raif Efendi hayata ilişkin tüm ümidini kaybederken bizler neden kendimizi onun yerine koyar ve yaşadığı acıları onunla paylaşırız.

William Shakespeare’in ünlü trajedisinde Hamlet babasının intikamını geciktirirken neden sinirleniyoruz ya da hayal kırıklığına uğruyoruz?Hiç düşündük mü?

Charlotte Bronte’nin ünlü eseri Jane Eyre’de, kahramanımız Mr. Rochester’in evli olduğunu öğrendiğinde, neden hepimiz onun Thornfield malikanesi’nden bir an evvel kaçması için şiddetli bir arzu duyarız.

Herkes doğal bir okuyucu değildir. Ancak hangi yaşta olursak olalım iyi bir okuyucu olma yolunda kendimizi geliştirebiliriz.  Kurgusal okumanın beyin yapımız üzerindeki muazzam etkilerini dikkate aldığımızda, vakit kaybetmeden bize kendimizi iyi hissettirecek ve hayal dünyamızın engin sınırlarında yolculuğa çıkaracak bir romanı kavrayıp, ilk satırlarını okumaya ne dersiniz! Bunu düşünmek bile bazı nörolojik bölgelerimizi uyarmaya başlamıştır bile…


2 Nisan 2024
Doç. Dr. Mustafa KOCAARSLAN
Bartın Üniversitesi
Eğitim Fakültesi, Temel Eğitim Bölümü, Sınıf Eğitimi A.B.D.

   
  • Dijital dünyada karşılaştığımız tehdit: Siber zorbalık

  • Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip edebilirsiniz.

  • Zaman Kumbarası: Her An Bir Yatırım

  • Hareketsizlik Pandemisi

  • BARÜ’de eğitimde kalite hedefiyle adımlar atılmaya devam ediliyor

  • Öğrenciler İçin Eğitim İhtiyaç Analizi Raporu

  • Siz, Hiç İç Dünyanız İle Sohbet Ettiniz Mi?

  • Dijital obez miyim?

  • Eğiticilerin Uyum Eğitimi için İhtiyaç Analizi

  • Eğiticilerin Gelişimi için İhtiyaç Analizi Raporu