image/svg+xml
image/svg+xml

İnsan-doğa ilişkisi ve eğitimin önemi


Doğanın ayrılmaz bir parçası olan insanoğlunun yaşadığı doğal çevre ile uyum içinde varlığını sürdürebilmesi, “doğayı tanıyarak anlamasına, severek korumasına, gelecek kuşaklara yaşanabilir ve temiz bir çevre bırakma anlayışı içinde doğal miras varlıklarına ve değerlerine sahip çıkmasına” bağlıdır. Dünya üzerinde, “Toprak-Hava-Su” üçgeni içinde gelişen biyolojik yaşamın varlığı ve devamı, çevre üçgeni içindeki hassas doğal dengenin sürdürülmesine ve korunmasına bağlıdır.  

İnsanoğlu, içinde var olduğu doğal çevrede; “düşünme, alet yapma, alet kullanma, konuşma” vb. özellikleriyle diğer canlılardan ayrılmış, doğal çevreyi etkileyen, yaşam biçimini geliştiren bir toplumsal varlık olarak şekillenmiştir. İnsanlığın başlıca gelişme evreleri olan “Avcılık Toplayıcılık ve Tarım Devrimi” dönemlerinde insanoğlunun doğayla uyum içinde yaşaması açısından önemli çevresel sorunlar yaşanmazken, bu denge “Endüstri Devrimi” ile birlikte hızla bozulma sürecine girmiştir.

“Doğayı tanı, koru ve sakla” özdeyişini hayata geçirmek, doğayla uyumlu bir yaşamın sürdürülebilmesinin temelidir. Doğayı tanıyarak, severek ve koruyarak varlığımızı sürdürebiliriz. Sevip, korumak için tanımak, öğrenmek ve bilmek gerekir. Dünya genelinde çevre üzerinde oluşturduğumuz baskının giderek artması, doğal dengenin hızla bozulmasına, yoğun çevre kirliliğine neden olmakta, doğadan bize verebileceğinden çok daha fazlasını almak ve tüketmek hırsı da insan eliyle insanlığın geleceğine yönelik en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Daha fazla geç kalmadan “doğayı anlamaya çalışmak, anladığımızı daha farklı hedef gruplarıyla paylaşmak, özellikle de çocuklarımızı ve gençlerimizi bilgiyle, çevre sevgisi ve bilinciyle donatmak” en önde gelen görevlerimizdendir.  Bu nedenle, gelecek kuşaklara çevre bilincini, doğa sevgisini, doğayla bir bütün olmayı ve doğayla bütünlüklü sürdürülebilir bir yaşamın önemi kavratmaya çalışmak ve bu bağlamda doğada uygulamalı ve ilgi çekici etkinliklerle bunun nasıl yapılabileceğini göstermek, öğrencilerde bir bilim kültürü oluşturmaya yönelik çalışmalar yapmak temel eğitim vizyonlarımız arasında olmalıdır.

Bütün bilimlerin temeli doğadadır. İnsanlık, toprak-su-hava üçgeni içinde şekillenen canlı yaşamı ile birlikte var olmuştur ve bu bütünsellik ile uyum içinde varlığını sürdürmek zorundadır. Doğayı tanıyan, doğayla uyum içinde bir yaşam kültürü geliştiren ve doğa bilimleriyle bütünleşmiş bir yaşama biçimi geliştiren insanın, doğal felaketler dediğimiz deprem, tsunami, sel, yanardağlar, salgınlar vb. karşısında da çaresiz olmadığını bize doğa bilimleri öğretmektedir. İçinde bulunduğumuz çağda, doğayla uyumlu olmayan kent yaşamının yaygınlaşması, teknolojinin sunduğu yeniliklerin doğaya saygılı olmayan yöntemlerle uygulama sahasına sunulması, doğadan kopuk ve sınırsız tüketmeye odaklanmış bir sanayileşme anlayışının gelişimine izin verilmesi, doğal olmayan yöntemlerle paketlenmiş gıda sektörlerinin desteklenmesi, doğal zenginliklerin sorumsuz bir anlayışla tüketilmesi, doğal yaşamın anlam ve önemini bilmeyen kuşakların yetişmesi, savaşlar vb. doğal yaşamı, çevre üçgeni içindeki yaşamı ve insanlığın geleceğini tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. 

Atalarımızdan bizlere miras kalan doğal çevremizin en iyi şekilde korunması ve gelecek nesillere daha iyi koşullarda aktarılması amacıyla temel çevre eğitiminin en geniş toplum kesimlerine ulaştırılması, doğaya saygılı, duyarlı ve bilgili nesiller yetiştirilmesi önemli bir temel görevdir.  Eğitimin başladığı aile ortamında, geleneksel çevre eğitimi anlayışıyla, kulaktan duyma bilgilerin ötesine geçilemeyeceği düşünüldüğünde, sağlıklı ve bilimsel temelde bir çevre eğitiminin verilebileceği ortam, eğitim kurumları öncelikle okullardır. Bu konuda ders programlarında insan-doğa ilişkisine, çevre sorunlarına, genel çevre kirliliğinin önlenmesi konularına, doğa sevgisini esas alan bilgilenme süreçlerine ve doğa içinde yaparak ve yaşayarak öğrenme yöntemlerine, deney, gezi, gözlem etkinliklerine daha geniş yer verilmelidir.

Çevre eğitimi; çevrenin korunmasını amaçlayan ve bu doğrultuda bilgili, duyarlı nesiller yetiştirmeyi, çevre bilincini geliştirerek bilgiyi davranış biçimine dönüştürmeyi hedef almalıdır. Bu bağlamda, okul öncesi dönemden başlayarak, ilk, orta, lise ve yükseköğrenim ders programları içinde çevre eğitimi konularının geniş şekilde yer alması, bu alanda uygulama, deney, gezi, gözlem etkinlikleriyle kazanılan bilgilerin davranış biçimine dönüştürülmesi gereklidir. Çevre koruma alanında yayınlanan kanun, yönetmelik ve sözleşmelere uyulmasının yanısıra, mevcut çevre sorunlarının çözümlerinin geliştirilmesi konusunda sorumluluk üstlenen, çözüme odaklanan kitleler oluşturmayı hedef olarak almalıdır. Bilimsel anlayış temelinde kitlelere ulaştırılan çevre eğitimi, insanlığın gelecekte karşılaşacağı genel çevre sorunlarını ciddi anlamda azaltacaktır.

Gelecek nesillerin doğayı koruma ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etme konusunda bilinçli olmaları, umut vadeden bir yolculuğun başlangıcı olacaktır. Geleceğimizin anahtarı olan doğa ile uyumlu, sürdürülebilir bir yaşamı sağlayabilmek adına, doğaya saygılı ve duyarlı nesillerin yetişmesi dileğiyle...

5 Mayıs 2024
Doktora öğrencisi Hatice TUNÇKOL

Bartın Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü,

                                                          Eğitim Bilimleri A.B.D., Eğitim Programları ve Öğretim Bilim Dalı



   
  • Öğrenciler İçin Eğitim İhtiyaç Analizi Raporu

  • Siz, Hiç İç Dünyanız İle Sohbet Ettiniz Mi?

  • Dijital obez miyim?

  • Eğiticilerin Uyum Eğitimi için İhtiyaç Analizi

  • Eğiticilerin Gelişimi için İhtiyaç Analizi Raporu

  • Güvenlikli ve Korumalı Bir Uzaktan Program Yükleme (OTA) Hizmeti Sistemi

  • Modern Liderlik ve EFQM Mükemmellik Modeli Arasındaki İlişkiye Bir Bakış

  • Danışma Kurulu Toplantısı gerçekleştirildi

  • Zihinsel Sağlıkta Küçük Değişikliklerin Büyük Etkisi

  • Edebiyatın Bireyin Duygu Eğitimindeki Yeri