image/svg+xml
image/svg+xml

Boşlukların Gölgesi ve efsuni dokunuş


BOŞLUKLARIN GÖLGESİ VE EFSUNİ DOKUNUŞ

Dünyada var olan boşluklara örnek vermenizi istesem herkesin olmasa da çoğunuzun ilk cevabının uzay boşluğu olacağını daha sormadan bile tahmin edebiliyorum. Bunun tek sebebinin; bizimle beraber yürüyen, gezen, dolaşan, yemek yiyen hatta yastığa bile bizimle beraber baş koyan boşluklarımızın görülmemesi olduğunu da biliyorum. Hatta görülmemesi yetmiyormuş gibi bir de asla dile getirilmiyor oluşunu da. Ne kadar çok şey biliyorsun dediğinizi hisseder gibiyim. Sizler de insanoğlunun çoğu şeyi içinde tutamadığını bilirsiniz. Hatta çok sakladığı, saklamaya çalıştığı aşkını saklamayı beceremediğini bile. Bazen istemsiz bir gülüşüyle, bazen söyleyemese de sürekli konuşmak istemesiyle, bazen sadece birkaç dakika görmek için beklediği soğukta donan burnuyla bazen de utançtan kızaran yanaklarıyla.

Peki sizce aşkı bile bu denli saklayamayan insanoğlu, içindeki boşlukları nasıl saklayabiliyor? Nasıl oluyor da habersiz gibi davranabiliyor? Her şeyi görmesine rağmen neden ilk bakışta içindekini göremiyor? Çözümsüz olduğuna inandığından mı göremiyor içindekileri yoksa çözüm bulmak istemediğinden mi görmek istemiyor? Sizlere ne kadar da çok soru yönelttiğimin farkındayım. Bu sorulara cevap ararken kendi içimde dahi henüz cevaplandıramadığımın da. Çünkü ben de içimde boşluklarla yaşıyorum. Önce bir eksiklikle başlayıp sonrasında boşluk olanlarla... Boşluk demişken cümlenin sonuna koyduğum üç nokta ve bu satır arasında ne kadar da boşluk oldu öyle değil mi? Oysa cümlem tamamlanmamıştı. İşte hayatımızdaki boşluklar da böyle bence. Tamamlanmayan ve eksik bırakılan.

Sonrasında oluşan boşlukla yanımızda, aklımızda, kalbimizde, bazen hislerimizde bazen de hissizliğimizde yer alan. Hayatımızda yer alan dediğimde aklıma gelenlere engel olamıyorum. Çünkü görüyorum ki hayatımızda değil hayatımızın her yerinde boşluklarımız da bizlerle. Mesela en basitinden yolu uzun olan bir yolculuk düşünelim. En konforlu yer eminim ki araç ne olursa olsun kulaklığı takıp, kafamızı ve hatta daha çok kafamızdakilerini
yaslayabileceğimiz cam kenarıdır.

Peki sizler; uzun yolculuklarda cama kafasını yaslayan insanların sadece çalan şarkıyı dinlediğini, yola bakarken sadece şeritleri gördüğünü mü düşünüyorsunuz? Ya da aile özlemiyle büyümüş bir insanın çocuk parkı önünden geçerken babasının salladığı annesinin de yanında durduğu bir çocuğu görünce sadece baktığını mı? Hayatında hiç tebrik edilmeyen birinin duyduğu ilk aferin kelimesini sadece duyduğunu mu? Doğum günlerinde sürekli yalnız olan birinin ilk defa arkadaşlarıyla kutladığı bir doğum gününü unutabileceğini mi? Her şeyi unutan birinin sevdiğinle ilk konuşmasını, ilk buluşmasını, ilk öpüşünü unutabileceğini mi? Saçlarına ak, canına hastalık çökmüş, akli dengesini kaybetmiş bir babanın her şeyi unutmasına rağmen ilk "babba baba " kelimesini ne zaman duyduğunu unutsa da o hissi unutup hatırlayamayacağını mı?

Bu ve bunun gibi birçok örneğe baktığımızda eksiklikleri ve bunların sebep olduğu boşlukları ne kadar da net görebiliyoruz öyle değil mi? Ne kadar da kolay teşhisi koyup nasıl da kolay tedavi edebileceğimize inanıyoruz. Bu ne kadar büyük bir şans. Boşluğun, eksikliğin bir şans olduğunu söylediğim için bana deli diyebilir hatta yazımın devamını okumak bile istemeyebilirsiniz. Umarım bu kararı almadan önce, saydığım her örnekte eksikliği olan bir insanın o eksikliği boşluğa dönüşmeden kaybolup gittiğini de görüp bu kararı almışsınızdır. Geride ise asla izi geçmeyen, tozu silinmeyen süslü hatıraların kaldığını da... Hâlâ okumaya devam ediyorsanız, şimdi şans derken ne demek istediğimi anlamışsınızdır.

Peki ya eksikliğin boşluğa hatta çukura dönüştüğü insanlar, insanlarımız için teşhis de tanı da tedavi de bu kadar kolay mıdır? Peki ya kalan izlerin etrafının çiçeklerle, mis reyhan kokularıyla değil de bir kaktüs dikeni gibi görünmediği ve ağrı ve sancılarla çerçevelenmiş izleri olan birini bu kadar kolay anlayabilir misiniz? Kalbinde, zihninde bu izleri, boşlukları taşıdığından haberi olmayan birini peki? Etrafına gülücükler saçan, herkesin çok mutlu sandığı, dünyayı kendine asla dert etmediğini düşündüğünüz birinin en ufak bir şeye kırıldığını, ağladığını veya üzüldüğünü gördüğümüzde anlayabilir misiniz? Yoksa bugün de alınganlığı, huysuzluğu tuttu. Normalde böyle biri değildir mi dersiniz? Sanırım hepimiz ikinci söylediğime daha yakın. Çok konuşkan olan, herkesin dertlerini dinleyip derman bulan, akıl veren birinin hiç kendi derdini anlatmadığını farkettiğinizde de onu anlayabilir misiniz? Boşluğunu görebilir misiniz? Yoksa sizler de terzi kendi söküğünü dikemezmiş veya mum dibine ışık vermezmiş gibi deyimlerle o boşluğun üzerine adeta bir merdiven kurup kendinizi kurtarır mısınız? İnsanların, insanlarımızın hatta dünyamızın hep bir karanlık, sırlı ve boşluklarla dolu olan tarafıyla yaşıyoruz. Peki, boşluklarımızın gölgesi nerededir derseniz?

Göğsümüzde? Kalbimizde? Yaşanmışlıklarımızda? Hislerimizde? Hissizliklerimizde? Boşluklarımızın da gölgelerinin de henüz nasıl ortaya çıktığını, nasıl çıkacağını bilmiyoruz. Çünkü boşluğumuzu ve onun gölgesini o kadar iyi tanımıyoruz. Bu bir üzüntü mü? Yokluk mu? Melankoli mi? Can sıkıntısı mı? Gerçekleştirilemeyen istekler mi? Uzak arzular mı? Belki de hiçbiri. Belki de tüm satırlardan biraz biraz... (Bana sorarsanız tüm satırlardan biraz biraz.)

Bunca satırı bir araya getirip gölgenin ortaya çıkması için arkadan vuran o ışık olmam 
gerekirse; tüm boşlukları tanımanın, gölgesi olan o hisleri bilmenin, boşluğun çukura döndüğü o bedenlerdeki ve zihinlerdeki izlerin bu denli peş peşe yazılmış satırlarla çözümlenmeyeceğini, doldurulamayacağını biliyorum. Bundandır ki bu gücü sadece kalemimde buldum. Çünkü kalemim bana, tüm o gölgelere ulaşamasam da tercüman olabileceğimi hissettirdi bana. İşte bu yüzden bu satırları okuyan; boşluğu ile tanışmış veya hiç tanışmamış olan herkes için şunu söyleyebilirim ki; boşluklarımız ne olursa olsun gölge boyu ne kadar uzun olursa olsun, o hissi ortadan kaldıran en safi şey sevgi olacak. Gerçek sevgiyle karşılaştığımızda ve sevgiyi çekinmeden sunduğumuzda da bu boşluklarımız sapasağlam bir inşanın temeli olacak. İşte bu uğurda hep daha çok okşamalıyız yüzleri, daha çok gülmeli, daha çok konuşmalı, her rengin ve her duygunun bizler için olduğunu unutmamalı ve daha çok sevmeliyiz.

Bu satırlarımın sevgi arsızlığı 
olarak algılanmasını da asla istemediğimi ancak dünyadaki çoğu çukurlaşmış duygunun ve hissin temelinde sevgisizliğin olduğunu eklemek istiyorum. Bazen yarım, bazen eksik ama hep birlikte. Kalemimin ilham perisi ve hayatımdaki efsunum, seni seviyorum.

Esen kalın...

11 Kasım 2024
 Zehra DEDECAN (Mezun)

Bartın Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,Türkçe Öğretmenliği

                                                                                  

   
  • 21. Yüzyıl Öğretmenleri için Dijital Araç Kutusu

  • Boşlukların Gölgesi ve efsuni dokunuş

  • ÖğrenGeliş ekibi ‘Yükseköğretimde Öğrenme’ Çalıştayı'na katıldı.

  • Karmaşık Bilgilerle Başa Çıkmak: Bilişsel Yük

  • Dijital dünyada karşılaştığımız tehdit: Siber zorbalık

  • Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip edebilirsiniz.

  • Zaman Kumbarası: Her An Bir Yatırım

  • Hareketsizlik Pandemisi

  • BARÜ’de eğitimde kalite hedefiyle adımlar atılmaya devam ediliyor

  • Öğrenciler İçin Eğitim İhtiyaç Analizi Raporu